Sırr-ı Maiyyet (Beraber Olma Sırrı)

Bizim nisbetimiz “sıddıkiyye nisbeti”dir.

Hani, ikinin ikincisi olarak mağarada bulundukları zaman… ” (Tevbe 9/40) ayet-i celilesi ile aleyhissalatü vesselam efendimiz sohbet arkadaşı oldukları doğrulanan ve tasdik buyurulan Hz. Ebû Bekir‘e [radıyallahu anh] bu muazzam Muhammedi nisbet, mübarek mağarada “Üzülme, Allah muhakkak bizimle beraberdir” şeklinde, muhteşem peygamberi hitabıyla öğretilmiş; tamamıyla hazırlanmış ve sübhani tecellilere mazhar olmaya layık olduğundan ve buna kabiliyet kazandığından o anda bu “sırr-ı maiyyet” kendilerine tecelli ve ihsan buyrulmuştur.

Bu emirden sonra Resûlullah Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem], mübarek mağaranın yanında uçsuz bucaksız bir deniz olduğunu, sıkıştırılmaları halinde sahilde hazır bulunan gemiye binip uzaklaşabileceklerini buyurarak gemiyi ve denizi göstermişlerdir,

Bu sırr-ı maiyyeti (beraber olma sırrını) Resûl-i Ekrem Efendimiz de üç yolla öğrenmişlerdir:

  1. Cebrail aleyhisselam vasıtasıyla,
  2. Cismani mi’racları vasıtasıyla,
  3. Ruhani mi’racları vasıtasıyla

Huda’nın sevgilisi Peygamber Efendimiz’in cismani (ceset ile) mi’raclarından maksat onun ayak basmasıyla göklerin ve arşın iftihar etmesidir. Hatta Rahman’ın arşına ulaştıklarında, “Ayağındakileri çıkarma, onların tozuyla arşım şereflensin” ilahi hitabıyla, ayakkabılarını çıkarmak istedikleri halde buna engel olunmuştur.

Düşünmeli ki bu ne ilahi yüceltme ve sonsuz bir şereflendirmedir. Yoksa Cenab-ı Hak haşa ve kella arştan öte bir yerde idi de oraya ulaşmak için aleyhissalatü ve’s-selam efendimiz mi’raca çıkarılmış değildir. Cenab-ı Hak her yerde hazır ve nazırdır. Her nerede olursa olsun kuluna orada tecelli buyurur. Nitekim Hz. Musa’ya da Tûr’da tecelli buyurmuştur…


 

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.