“Mâ Arafnâke” Seni Hakkıyla Bilemedik…

Peygamber Efendimiz de [sav], “Seni gereği gibi bilemedik ey varlığı bilinen Rabbimiz” buyurmuşlardır. Evet Cenab-ı Hakk’ı tamamıyla, aslı ve hakikatiyle bilmek mümkün değildir. Zira O “sonsuz”dur, O’nun nihayeti yoktur, kendisinin bildirdiği kadar, O’nu bilmek mümkündür. İşte bu biliş sayesinde bu varlık, O’nunla lezzetlenir.

Huzur ehli olanlarda bu mana muhakkak görülür. Fakat ne yapalım ki bu vücut burada O’nu duyup, hissetmez. Bu açıdan Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Mecid’inde kafirler hakkında, “İşlemekte olduğunuz günahların cezasını tadın…” (Ankebut 29/55) buyuruyor. Bu gibi ayet-i kerime pek çoktur. Bundan anlaşılıyor ki ilahi celal ve cemal gereği, buradayken herkese olan olmuştur. Şaki, daha şaki, Said, daha said… kimlerse ayrılmışlardır. Fakat, bu saadet ve şakilik şimdi pek o kadar anlaşılmıyor. Ne garip şeydir: Deniz, balığı büsbütün kuşatmışken, gene o, denizi arar durur. Bunun gibi, insan da bu ilahi sırra gark olmuşken, bundan habersiz olarak yine O’nu arar ve O’nun talebine düşer. İşte bu hal gariplerin en garibidir.

Efendiler, Hakk’ı görmeyen bir göz yoktur. Fakat, marifet ve idrakten mahrumiyetimiz sebebiyle, O’nu görmemiş gibiyiz. Marifetsiz ve idraksiz bir biliş ve görüşte, hiçbir şekilde lezzet ve menfaat yoktur. Zira, kıyafet değiştirerek dolaşan bir padişahı tanımak, marifete muhtaçtır. Eğer önceden bilip tanımamış ise, o kimse padişahı görse de ne farkına varır ne anlar ve ne de tanır. Öyle ise biz kendimizi -bu hususta- evliyaullaha benzetelim ve onlara kıyas edelim. Zira onların hal ve şanları bir başka türlüdür.

Bir zat ki Hak ile daim ve kaimdir, onun vasfedilmesi ve tarifi mümkün değildir. Zira Hakk’ı olduğu gibi vasfetmek mümkün değildir ki O’nunla olanlar da vasfolunabilsin. Ve Cenab-ı Hak kemal-i gayretinden bunları gizlemiştir. Bunları bilenler de iki zümredir:

  1. Ya onlar gibi olanlardır.
  2. Veyahut, onlar gibi olmaları murat buyrulmuş ve bu sebeple kendilerine sevkedilmiş olanlardır.

Evliyaullah’a göre: ” Hak malum, halk meçhuldür.” Pekala evliyaullah halkı tanımazlar mı? Evet, tanırlar… Fakat bunların tanımaları bir başka türlüdür. Onun için bazan, “Benim kadar insanı tanıyan yoktur” diyorum. Haşa ve kella, bunu büyüklük için, bir iddia olarak söylemiyorum. Belki bu sırrı anlatmak üzere işte böyle söylüyorum. Bir de kitaplarda görmüşümdür de kitapların sözünü söylüyorum.

Evet, insanda ilahi bir sır vardır. Evliyaullahın halka karşı olan hürmet ve ikramları işte bu sırradır. Nitekim, kafirde de münafıkta da bu sır mevcuttur. Cenab-ı Hak kafire de iyilikle muamele olunmasını emir buyurmuştur. Fakat herkese miktarınca hürmet olunması ve o miktarın geçilmemesi, aşılmaması lazımdır. Zira bundan fazlasına, sahibi razı değildir. İşte bu mana böylece bilindikten sonra, artık Hakk’ı unutmak imkansızdır. Nasıl ki bizim için şimdi Hakk’ı unutmamak mümkün olamıyor ve unutuyoruz. Onlar da “unutalım” deseler gene unutamazlar.

“Cahili cahil, dânâyı dânâ bulur, dûnu dûn;

Cinsine meyleyler elbette cihanda her kişi” derler. Hakikaten öyle… Bunu böyle bilip kabul eden ve kendi kendisini anlamak isteyen için bu söz kafidir. İyi arkadaşa yakın olanda kötülük; kötü arkadaşa yakın olanda da iyilik eseri kalmaz. Hak’tan büyük iyi ve güzel dost, nefisten de aşağı kötü arkadaş yoktur. Bu itibarla yukarıdaki beyit ve benzerleri gibi gerçekleri ifade eden evliyaullah kelamını dışarıya uygulamaktan ise, daima batına tatbik etmek daha güzel ve daha iyidir. Bununla birlikte bu zamanda dışarıdaki kötü arkadaşın insana yaptığını da ne nefis ve ne de şeytan yapamaz. Bu yönünü de böyle bilin ve unutmayın…

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.